Yıllar önce, organizatörlük hayatımın henüz ilk yıllarında diyebileceğim 90’ların ortalarında; 94’te ilk albümünü (Welcome to the Cruel World) yayınlayan genç Ben Harper’ı Uluslararası Yapı Kredi Gençlik Festivali’ne getirmiştim. Ajansından gelen CD’si elime ilk geçtiğinde festivale getirme ve Türkiye müzikseverlerinin karşısına çıkarmaya hemen ikna olmuştum. Festival ve banka yönetimini ikna edip Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu sahnesindeki programa koymuştuk. Ben Harper ve grubu Innocent Criminals konserden bir gün önce geldi ve onlara rehberlik etmek üzere sevgili Murat Ertel (Baba Zula) gönüllü oldu.

Konser günü gelip çattığında, grupla birlikte soundcheck için otelden ayrılıp Açıkhava Tiyatrosu’nun arkasından giriş yapmak üzere araçtan inip yürümeye başlamıştık. O sırada Açıkhava Tiyatrosu’nun arkasındaki ayrı bir alanda fasıl, Türk Müziği gibi tarzların canlı çalındığı bir restoranda bağlama eşliğindeki kadın şarkıcının Türk Halk Müziği söylemesine kulak kesilen Ben Harper birden yönünü değiştirip o yöne doğru yürümeye başladı. Bulduğu ilk masaya oturdu ve bağlama eşliğindeki yanık türkülerimizi dinlemeye başladı. Birkaç dakika dinledikten sonra, verilen ilk şarkı arasında şarkıcı kadına yöneldi ve onu Murat Ertel’in yardımıyla birazdan başlayacak konserinde sahneye konuk almak istediğini söyledi. Derken, tıklım tıklım dolu Açıkhava Tiyatrosu’nda Ben Harper’ın, benim “konser değil bir ayin bu” dediğim muhteşem konseri başladı. Seyirci ilk kez izlediği bu genç parlak adamın parçalarının hipnotize edici etkisi altına girmiş ve bence başka her şeyi unutmuştu. Dakikalar ilerledi ve konserin sonuna doğru yaklaştığımızda Ben Harper hariç grubun diğer üyeleri sahneden ayrıldı. Az önce dinleyip hayran kaldığı kadın şarkıcıyı sahneye davet ettiğinde bundan ne festival yönetimi, ne banka yönetimi ne de izleyicinin haberi vardı. Organizasyon ekibinden bir kaç kişi dışında herkes için büyük bir sürpriz olan bu gelişme sahne arkasında ani tartışmalara ve hareketlenmeye yol açtıysa da iş tatlıya bağlandı ve şarkılarına başlayan şarkıcıya doğaçlama eşlik eden Ben Harper, dünyanın tüm seslerine açık müzisyenliğinin yanı sıra, alçak gönüllülüğü ile de herkesin hayranlığını kazandı. Bu konserden sonra Türkiye’de büyük bir hayran kitlesi edinen genç Ben Harper’ı festivale getirmekle ne kadar doğru bir şey yaptığımızı kısa sürede herkes anlamıştı. Ben Harper’ı, izleyen yıllarda birkaç kez daha getirdiğimde aynı şarkıcıyı sahnesine yine davet ettiğini hatırlıyorum.

Organizatörlük hayatımda karşılaştığım ya da yaşadığım hatıralardan bir başkasını gelecek sefere sizlerle paylaşmak üzere herkese “blues, nothing but the blues” diyorum.

Eyüp İblağ

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir