Plak şirketlerinin blues müziği keşfettiği 1920’li yıllarda yapılan ilk kayıtların hemen hepsi kadınlar tarafından yapıldı. Bu müziği popüler hale getirenler kadınlardı. Dönemin en önemli isimlerinden Ma Rainey, Bessie Smith, Ida Cox, Clara Smith, Alberta Hunter ve Ethel Waters; kırsal alanda yaşayan siyahların zorlu yaşam koşullarına, aynı anda hem beyazların hem de erkeklerin egemenliği altında olan siyah kadınların acılarına, yasaklarla ve kısıtlamalarla dolu bir dönemde yaşanan “çılgın” hayatlara dair; kısacası siyah topluma tümüyle ayna tutan şarkılar yazdılar. Hüznü paylaştılar, umut ve güç verdiler.
Erken dönem blues, çoğunlukla kadınların kadınlara verdiği öğütlerden, evlerini terk eden, çalışmayan, eşlerini sürekli aldatan ve şiddet uygulayan erkeklerin sebep olduğu hüzünden, iç sıkıntısından ve uzaklara kaçmaktan, içkinin yasak olduğu yıllarda içki içmenin güzelliğinden ama en çok hüzünle içmekten, parasızlıktan ve aşk insanı ne hale getiriyorsa ondan bahsediyordu. Ve bir de özellikle cinsellikten.
Bu şarkıları yazan ya da yorumlayan kadınlar, konserlerinde coşkulu kalabalıklar tarafından karşılanıyor ve şarkıları “Yürü be kızım, bizim için söyle, anlat ne çektiğimizi!” nidalarıyla bölünüyordu. Bazen kitlesel hipnotizmaya sebep olabiliyorlardı. “Onlar şarkı söylerken bir iğnenin yere düşüşü duyulabilir.” deniyordu.
Göz kamaştırıcı kıyafetler ve parıltılı mücevherler içindeki siyah blues yıldızları ırksal kahramanlara, başarı ve cazibe sembollerine dönüşmüştü; çünkü bu eşyalar ancak zenginlerin/beyazların kullanabildiği eşyalardı. Altın dişleri ve altın paralardan oluşan kolyesiyle “Blues’un Anası” Ma Rainey, şov dünyasının en çirkin kadını unvanını alsa da sahneye çıktığında o güçlü sesi ve ihtişamlı duruşu ile kırsal kesimin müziğini popüler dünyaya taşıdığı için gönüllerde taht kuruyordu.
“Blues’un İmparatoriçesi” Bessie Smith yoksullar ve evsizlerle özdeşleşmiş, yıkım ve baskıya karşı direnç sembolü olmuştu. Poor Man’s Blues (Fakir Adamın Blues’u) şarkısında:
Bay zengin, kalbini ve aklını aç
Sen konağında yaşarken zor dönemlerin ne demek olduğunu bilmezsin
Yoksul işçinin karısı açlık çekiyor, senin karın kraliçe gibi yaşıyor
Şimdi savaş bitti, yoksul adam da senin gibi yaşamalı
Eğer yoksullar olmasaydı bay zengin, sen ne yapardın?
diyordu.
Ida Cox, Wild Women Don’t Have The Blues (Vahşi Kadınların Blues’u (Hüznü) Olmaz) şarkısında incinen ve karşılık veremeyen kadınlara sert olmayı öğütlüyordu:
Bir melek olursan eline hiçbir şey geçmez çocuğum
En iyisi yolunu değiştir ve gerçek bir vahşi ol
Sana bir şey söylemek istiyorum, yalan söylemeyeceğim
Geçinebilen sadece vahşi kadınlardır
Çünkü vahşi kadınlar tasalanmaz, vahşi kadınların bluesu olmaz
O yılların diğer popüler müzik türlerinin işlediği aşk “ideal heteroseksüel bir aşk”tı. Blues müzikte bahsedilen aşk ise homoseksüellik dahil seksüel imgeler içeren, evlilik dışı ilişkilere yer veren, evdeki şiddetten bahseden, bağımsızlığı teşvik eden bir özelliğe sahipti. Ve böyle şarkılar yazmak da söylemek de o yıllar için büyük cesaret gerektiriyordu.
Hem biseksüel hem de çok eşli yaşayan Ma Rainey, Prove it on me Blues şarkısında şöyle diyordu:
Dün gece dışarı çıktım
Kalabalık bir arkadaş grubumla
Hepsi kadın olmalı
Çünkü erkeklerden hiç hoşlanmam
Tıpkı erkekler gibi giyinirim
Kadınlarla bir erkekmişim gibi konuşurum
Ama beni suçlayamazsın
Çünkü kimse beni yakalayamadı
Suçüstü yakalamak zorundasın
Bessie Smith Young Woman’s Blues (Genç Kadının Bluesu) şarkısında:
Evlenmek için zaman yok, durulmak için zaman yok
Ben genç bir kadınım ve etrafta gezinmem henüz bitmedi
Evlenmeyeceğim, durulmayacağım,
İyi kaçak içki içeceğim…
diyerek evlilikle ilgili düşüncelerini 1920’lerin dünyasında açıkça dile getirmişti.
2015 yapımı “Bessie” filminin efsane repliğinde, Ma Rainey Bessie Smith’e “Blues insanların seni tanımasıyla ilgili değildir, senin insanları tanımanla ilgilidir.” diyordu.
Bu işi çok iyi kotarmış olan bu kadınlar, zamanlarının ötesinde yaşayışları ve başkaldırışlarıyla sayısız araştırmaya konu oldu. Şarkılarının, Amerikan müzik kültürü ve blues tarihinin mihenk taşları arasında yer almasının yanı sıra hem feminist hareketin destekçisi hem de 1970’lerdeki lezbiyen hareketin kültürel öncülü oldukları yazıldı.
Haklarında ne yazılırsa yazılsın, ezilen bir sınıfın uyanışına tanıklık eden, yardım eden ve en önemlisi umut aşılayan bu “cool” erken dönem blues kadınlarından feyzalınacak çok şey var.
Ve bana sorarsanız rock’n roll yaşam denilen şey, 1950’lerde değil; çok daha önce bu kadınlarla başlamış?.
Göksenin Tuncalı
Referanslar:
1- Blues Tarihi-Şeytanın Müziği, Giles Oakley, Ayrıntı Yayınları
2- Blues Legacies and Black Feminism, Angela Y. Davis, Vintage Books-Random House Inc.
3- www.biography.com/people/ma-rainey
Türkiye’ de blues müzik üzerine yapılan cok ama çok az araştırma var. Böyle değerli makaleleri bizimle buluşturduğun için çok teşekkür ederiz sevgili Göksenin?
Mükemmel bir yazı.