The Old Ramblers, ismiyle de yaptığı albümle de özel bir grup. Açıkçası daha önce bu gruptan haberdar değildim. Vokal, gitar ve çeşitli enstrümanlarda Sarp Keskiner, armonikada Orhun Keskinbıçak ve akustik gitar ve bazı parçalardaki vokallerde de Türker Özer’den kurulu bir grup. Türkiye’de daha önce kaydı yapılmamış klasik sayılabilecek blues parçalarını yorumlamış. Aslında bu şaşırtıcı bir girişim. Çünkü zaten hayli kısıtlı bir dinleyici kitlesi bulunan blues’un, daha da az dinlenen tarzlarından parçaları özenle seçip bunları bir albüm olarak dinleyicilerin beğenisine sunmak gerçekten dikkate değer bir değer bilirlik ve özel bir yaklaşım. Bu bakımdan grubu cesur ve samimi buldum.
Albümü baştan sona birkaç kez dinledim ve samimiyetle söyleyebilirim ki çok beğendim. Genellikle II. Dünya Savaşı öncesi (pre-War) parçaların yorumlandığını ve bunda da şaşırtıcı düzeyde başarılı olunduğunu gördüm. Sarp Keskiner’in vokalde ve çeşitli enstrümanlarda üstlendiği görevin yanı sıra prodüktörlük koltuğunda da çok titiz davrandığını ve imzasını attığını görebiliyoruz. Çünkü prodüktörlük koltuğu bir albüm kaydında en az müzisyenlik kadar önemli, vazgeçilmez ve hayati. Bu bakımdan buna değinmeden geçmek haksızlık olur.
Albümde yukarıda da değindiğim gibi genellikle II. Dünya Savaşı öncesi parçalarını yorumlamayı tercih etmişler. Leadbelly, Ishman Bracey, Jimmy Reed, J.B. Lenoir ve Blind Blake gibi efsanelerin parçalarının yorumlarını keyifle dinledim. Albüm, Pete Seeger ve Ry Cooder gibi isimlerin de yorumladıkları 1938 yılından bir Leadbelly parçası olan Bourgeois Blues ile başlıyor. Bu parçada armonikadaki Orhun Keskinbıçak’a çok iş düşmüş ve parçanın tüm enstrümanlarıyla ritmik yürüyüşü treni taklit eder gibi. Bu yaklaşım armonikanın kullanıldığı blues parçalarında yaygın kullanılan bir teknik.
Muddy Waters’ın da Chicago’da kaydettiği ve aslen John Lee Curtis’e ait olan klasik parçalardan biri olan Good Morning Little Schoolgirl’de Sarp Keskiner’in vokali ile yine Orhun Keskinbıçak’ın etkileyici armonikası kendi aralarında müthiş ve uyum içinde ve akıcı. Sarp Keskiner’in vokali ve çaldığı elektrikli gitarın Amerikalı eşdeğer meslektaşlarından bir farkı olduğunu söylemek zor. Sarp Keskiner’in, onu Mojo Blues Band’in ilk yıllarından itibaren duyduğum vokali yıllar içinde elbette ki olgunlaşmış ve daha da oturmuş. Albümün tamamında bu belirgin.
Yine bir Leadbelly klasiği olan Take This Hammer parçasında aralardaki kısa cümleciklerle duyduğumuz mandolini Rick Van Krugel çalmış ve kesinlikle çok şey katmış. Aralarda vokali ve gitarı destekleyen giriş ve çıkışları çok zarifçe kotarılmış.
Parçanın başındaki armonika ve gitarın tutturdukları armoniyle başlayan Saturday Blues parçası bir Ishman Bracey parçası ve Sarp Keskiner’in vokal yorumu burada bana 1960’lardaki Britanya Blues şarkıcılarını hatırlattı. Çaldığı akustik soprano gitarın tonları dikkat çekici ve de blues’da nadiren rastlanan (ben sadece Joe Bonamassa’da duymuştum) bir enstrüman. Bu bakımdan, parçaların epey eski olmasına rağmen bu yaklaşımı da takdire değer.
Armonikanın parçanın sonlarında parladığı bir diğer parça da Jimmy Reed klasiği Shame Shame Shame. Yakalanan ritmik yürüyüş o kadar güzel ki kendinizi bir trende Amerika’nın güney eyaletlerinde seyahate çıkmış gibi hissedebilirsiniz. Ortalara doğru giren elektrik gitar ve bas soloları melodik cümleleriyle dikkat çekici.
1929 yılına tarihlenen bir Blind Blake klasiği olan Diddie Wah Diddie’yi pek çok bluescudan farklı yorumlarıyla dinledim. The Old Ramblers bu parçayı o kadar güzel ve hakimiyetle yorumlamış ki bu da onları diğer parçalardaki yorumlarıyla birlikte rahatlıkla pre-War Blues’unda birinci lige taşıyor. Üç müzisyenin uyumu, müzisyenlikleri, yorumlar, Sarp Keskiner’in vokal ve prodüktörlükteki başarısı artık bizim de dünyanın her yerinde çalabilecek bir blues grubumuz olduğu konusunda beni ikna ediyor.
Albümde davul ve piyano gibi enstrümanlara yer verilmemiş. Bunun sebebi elbette ki seçilen parçaların dönemleriyle ve tarzlarıyla ilgili. Bu bakımdan da otantiklikten hiç ödün vermemişler. My Fat Gal parçasında mandolinde yeniden konuk olarak Rick Van Krugel’i duyuyoruz.
Ben, bir blues grubunda Sheiks ismini görünce aklıma “Sitting On Top of the World” parçasıyla ünlü The Mississippi Sheiks geliyor. Ancak Traveling Railroad Man parçası daha az tanınan The Alabama Sheiks grubuna ait ve the Old Ramblers grubunun “Traveling Railroad Man” parçasındaki yorumunda ana vokalleri gitarcı Türker Özer üstlenirken, gitarın yanısıra vokalde de başarısını gösteriyor. Armonika ve gitarın parçanın sonundaki armonik yürüyüşü yine çok başarılı.
Ortalara doğru attığı solo ile gitarcı Türker Özer’in J.B. Lenoir’in parçası Slow Down’da bir kere daha parladığını söylemek gerekiyor. Cassandra Wilson gibi cazcıların da seslendirdiği bu parçanın the Old Ramblers yorumunu dinleseydi sanırım J.B. Lenoir’ın gözleri yaşarırdı.
Noah Lewis’e ait Viola Lee’nın girişinde Sarp Keskiner’in çaldığı slide soprano gitarın baskın lezzet olduğu bu parçada vokalleri yine gitarcı Türker Özer üstlenmiş. Türker Özer’in sesinde baskın şekilde delta bluescuların karakteri var. Bu bakımdan hem şaşırtıcı hem de sevindirici. Parçanın melodik yürüyüşünde Orhun Keskibıçak’ın armonikasını yine başrolde duyuyoruz ama Rick Van Krugel’in mandolininin filmlerdeki yardımcı karakter oyuncusu gibi melodiye katkısının yine büyük olduğuna dikkat çekmek isterim.
Albümün kapanışında yer alan Whoa Buck Back parçasında albümün tamamında hakim olan otantiklik, samimiyet, tarz hakimiyeti zirve yapmış. Neredeyse kendimi Ledbetter’ın karşısında oturuyor gibi hissettim.
Üç kişilik grubun tüm elemanları pre-War blues’u hatmetmiş, çok sevmiş ve kendilerini adamışlar. Aksi takdirde bu kadar iyi bir albümün ortaya konması mümkün değil. Baştan sona içinde dolgu olmayan bir albüm olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
The Old Ramblers’ın bu albümünün ardından umarım çok zaman geçmeden yeni bir albüm gelir ve Covid belasından kurtulur kurtulmaz onları Avrupa ve ABD’nin blues festivallerinin sahnelerinde de görürüz. Çünkü the Old Ramblers bunu kesinlikle hak ediyor.
Yazan: Eyüp S. İblağ